- AİHM Büyük Dairesi Chowdury - Yunanistan davasında, kayıt dışı olarak, sezonluk çilek toplama işinde çalıştırılan göçmenlerle ilgili olarak Yunanistan'ın AİHS'nin zorla çalıştırma yasağını düzenleyen 4. maddesi kapsamındaki soruşturma yükümlülüğünü ihlal ettiğine karar verdi. 30 Mart 2017 tarihli karar göçmenlerin ekonomik olarak cebir ve tehdit altında sömürülmesi ile ilgili verilmiş ve Devletlerin bu alandaki pozitif yükümlülüklerini vurgulayan ilk karar olma özelliğini taşıyor.
- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi [AİHM], 2 Şubat 2017 tarihinde karara bağladığı NAVALNYY - Rusya başvurusunda, demokratik toplumda çoğunluk gibi düşünmeyenlere hatta muhalif görüşleri savunanlara uygulanan tutuklamanın ardında yatan asıl sebebin tartışıldığı bir karara imza attı. Toplantı ve gösteri yürüyüşü sırasında defalarca polis tarafından alınan ve emniyet ifadesi alınmasına rağmen tutuklanan başvurucunun tutuklanmasının ardında yatan asil sebebin muhalif görüşe sahip olması olduğu tartışıldı ve tutuklamanın Sözleşme'nin 5. maddesini ihlal ettiğine karar verildi. Ancak kararda devletin tutuklamanın ardında yatan asıl sebebin, muhalif görüşü susturmak olduğu değerlendirilmesine rağmen özellikle benzer Azerbaycan kararlarındaki (Rasul Jafarov- Azerbaycan) gibi devletin özgürlükten yoksun bırakma tedbirini kötüye kullandığına ilişkin Sözleşme'nin 18. maddesi kapsamında ayrıca değerlendirme yapılmasına gerek olmadığına karar verildi.
- 26 Ocak 2017 tarihinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi [AİHM] 2016 yılı raporu AİHM Başkanı Guido Raimondi tarafından bir basın konferansı düzenlenerek açıklandı. Bu rapora göre en dikkat çeken hususlar şu şekildedir:
Dolayısı ile derdest başvuruların % 70'i sadece beş üye ülkeye ait.
- AİHM Zihni - TürkiyeKabul edilebilirlik kararının ardından, 23.01.2017 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanan 685 sayılı KHK ile, KHK ile görevden alınanlar için, AİHM içtihadına uygun biçimde yargı yolu açıldı. Bu KHK uyarınca:
1. İdari işlem tesis edilmeksizin doğrudan kanun hükmünde kararname hükümleri ile tesis edilen işlemlere ilişkin başvuruları değerlendirmek ve karara bağlamak üzere Olağanüstü Hal İşlemleri İnceleme Komisyonu kurulmuştur.
2. Komisyona başvurular valilikler aracılığıyla yapılır. Kamu görevinden, meslekten veya görev yapılan teşkilattan çıkarılanlar ya da ilişiği kesilenler, en son görev yaptıkları kuruma da başvurabilir. Başvuru tarihi, valiliklere veya ilgili kurumlara başvurunun yapıldığı tarih olarak kabul edilir. Valilikler ve ilgili kurumlar kendilerine yapılan başvuruları gecikmeksizin Komisyona iletir. Mükerrer başvurular işleme alınmaz.
3. Komisyonun başvuru almaya başladığı tarihten önce yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnamelerle ilgili olarak başvuru alma tarihinden itibaren 60 gün içinde; bu tarihten sonra yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnamelerle ilgili olarak ise Resmi Gazetede yayımlanma tarihinden itibaren 60 gün içinde yapılmayan başvurular işleme alınmaz.
4. Komisyon kararlarına karşı Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenecek Ankara idare mahkemelerinde iptal davası açılabilir.
- Habran ve Dalem - Belçika davasında, Başvurucuların, suç geçmişi olan itirafçıların tanıklığı üzerine kurulan mahkumiyet sebebiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine ilişkin şikayeti, 17 Ocak 2017 tarihinde AİHM tarafından karar bağlandı. AİHM, yargılamaya bir bütün halinde bakıldığında savunmaya prosedüral garantilerin (counterbalancing garanties) sağlanmış olması sebebiyle adil yargılanma hakkının ihlal edilmediğine karar verildi.
- Osmanoğlu ve Kocabaş - İsviçre davasında, Müslüman bir ailenin dini inançları gereği kızlarını okuldaki zorunlu karma yüzme dersine göndermek istememeleri ve dolayısı ile para cezası yaptırımına maruz kalmaları AİHM'e başvuru konusu olmuş ve başvurucular bu zorunluluğun inanç özgürlüğünün ihlali olduğunu iddia etmişlerdi. AİHM 10 Ocak 2017 tarihli kararında (Başvuru no. 29086/12), inanç özgürlüğünün devlet tarafından ihlal edilmediğine ve idari makamların takdir yetkisini aşmadığına karar verdi. Sosyal entegrasyon her şeyden önemli olduğunu vurguladı ki bu yeni tip gerekçeyi aslında Fransa'ya karşı Burkalı kadın davasından [S.A.S - Fransa] hatırlamaktayız.
AİHM kararının gerekçesinin pek çok bileşeni var. Bunlardan biri inanç özgürlüğünü kullanma bağlamında başvuruculara yeterli garantilerin sağlandığı noktasında. Mesela çocuk havuzda burkini giyebiliyor ve erkek çocuklardan farklı yerde duş alıp kıyafet değiştirebiliyor. Bir de başvurucular kendilerine uygulanan yaptırımı yargıya taşımışlar ve AİHM'e göre, ulusal yargı mercileri, toplumsal ve kişisel menfaatlere ilişkin kurduğu dengede, "çocuğun eğitimini bir bütün halinde takip etme ve bütünüyle sisteme entegre olma başarısı göstermesi zorunluluğunu" "karma yüzme dersinden muafiyet gibi dini gerekçeler üzerine oturan kişisel menfaatin" üzerinde görmüş ve bunu gerekçeli biçimde ortaya koymuş.
Yerleşik içtihada baktığımızda, aslında, bu tip inanç özgürlüğü davalarına Türkiye de Fransa da aşikar. Çocuğunu başörtülü okula göndermek isteyen aileler ve türbanlı üniversiteye girmek isteyen öğrenciler açısından, hem Türkiye (Leyla Şahin) hem de Fransa (Doğru - Fransa ; Kervancı - Fransa) davalarında, AİHM, devletin müdahalesinin başvurucuların Sözleşme'nin 9. maddesinde düzenlenen din ve vicdan özgürlüğünü ihlal etmediğine karar vermişti.
Buna karşılık, Türkiye, bu defa Ek 1 numaralı Protokol 2. maddede düzenlenen eğitim hakkı bakımından, ilk ve ortaokullarda din kültürü ve ahlak bilgisinin sünni inanç ağırlıklı öğretilme şeklini zorunlu kılması bakımından mahkum olmuş (Mansur Yalçın ve Eylem Zengin davaları) ; hatta Norveç bile zorunlu Hristiyanlık, din ve felsefe dersinden muafiyet bulunmaması sebebiyle yine eğitim hakkı açısından mahkum olmuştu. Bu mahkumiyet davalarında esas olan aslında eğitimde muafiyet öngörülmemesi meselesiydi ve din ve vicdan özgürlüğü açısından ise ayrı bir inceleme yapılmaya gerek görülmemişti.
- Cumhurbaşkanına hakaret suçunu düzenleyen Türk Ceza Kanunu'nun 299. maddesinin TC. Anayasasına aykırılığı iddiası Anayasa Mahkemesi tarafından 14 Aralık 2016 tarihli 2016/25 Esas numaralı karar ile reddedildi. Kararın 3 Ocak 2017 tarihinde Resmi Gazete'de yayınlanan gerekçesine göre:
1. İtiraz konusu madde ifade özgürlüğüne getirilmiş bir kısıtlamadır.
2. Sınırlamanın meşru amacı başkalarının (cumhurbaşkanı) şöhret ve haklarının korunmasıdır.
3. Bu sınırlama, başkalarının şöhret ve haklarına zarar verilmediği sürece ifade özgürlüğünün kullanılmasına engel teşkil etmemektedir. Onun kullanılmasını zorlaştıran ve kullanılmaz hale getiren kayıtlara bağlanmamıştır. Yani... İfade özgürlüğü hakkının özüne dokunulmamıştır.
4. Bu suçtan kovuşturma yapılması Adalet Bakanının iznine bağlı olmakla Adalet Bakanına tanınan bu takdir yetkisi ifade özgürlüğünü kullananlar açısından bir güvencedir.
Bilindiği üzere, hakaret eyleminin, başkalarının kişilik haklarının ihlal edildiğinin sabit görülmesi halinde hukuk mahkemelerince (tazminat/tekzip vs) yaptırıma bağlanmasında bir problem yoktur. Bu mesele ifade özgürlüğü ile başkalarının şöhret ve hakları arasında hukuk mahkemeleri tarafından kurulacak bir adil denge meselesidir. Takdir bağımsız ve tarafsız mahkemelerindir. Ancak hakaret konusunda ceza mahkumiyeti içeren yola başvurulmasından vazgeçilmesi Avrupa Konseyi tarafından da önerilen bir yöntemdir. Hatta ve hatta Azerbaycan davalarında AİHM, ifade özgürlüğünü kullanarak Hükümeti, siyasal iktidarı çok ağır biçimde eleştiren kişilerin tutuklanmasında Devletin kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma hakkını kötüye kullandığına ve Sözleşmeyi ihlal ettiğine dahi karar vermiştir.
Başkalarının kişilik hakları ile ifade özgürlüğü adil dengesinde, başkalarından kastettiğimiz kişi politikacı, Hükümet, Başbakan, Cumhurbaşkanı ya da Kral olması halinde, bu kişilerin çok ağır, provokatif eleştirilere yüksek derecede toleranslı olması gerektiği yerleşmiş bir içtihattır. AİHM, yukarıda belirttiğim Azerbaycan kararlarından birinde siyasi iktidara yönelik ifadeyi ciddi derecede problemli bulmasına rağmen, tutukluluk tedbirine başvurulmasını ölçüsüz bularak kişinin derhal salıverilmesini salık vermiştir.
Sonuç olarak, Anayasa Mahkemesinin kararında özellikle yukarıda bahse konu edilen tolerans eşiği meselesine ve Cumhurbaşkanının nötr temsil pozisyonuna hiç değinmemiş olduğu görülmektedir. Öte yandan, yerleşik AİHM içtihadına bakıldığında, yine yukarıda bahsedilen adil dengenin kurulmasında sağlanacak güvencelerin tarafsız ve bağımsız yargı organlarının sağladığı güvenceler olarak anlaşılması gerektiği göz önüne alındığında, Adalet Bakanı gibi yürütmeye bağlı bir makam tarafından bu güvencenin ne kadar hukuk devletine uygun bir şekilde sağlanabileceği de ayrı bir tartışma konusudur.
- Anayasa Mahkemesi 28.12.2016 tarihinde yayınlanan Suat Bircan başvurusunda (no 2014/16800), Başvurucunun iç hukuk yollarının tüketildiğine dair son karar niteliğindeki Yargıtay ilamını vekilinin UYAP üzerinden öğrendiği tarih baz alınarak, nihai karara karşı bireysel başvurular için öngörülen otuz günlük süre geçtikten sonra bireysel başvuruda bulunduğu anlaşıldığından başvuruda süre aşımı olduğu gerekçesiyle bireysel başvuruyu KABUL EDİLEMEZ bulmuştur.
- Anayasa Mahkemesi 28.12.2016 tarihinde yayınlanan Nafia Sevin Ergün Sefada ve diğerleri başvurusunda (no 2014/14844), başvurucular yakınlarının idrar yolu enfeksiyonu nedeniyle tedavi gördüğü ve anestezi altında ameliyat geçirdikten sonra yoğun bakıma kaldırılarak yaşamını yitirmesi sonucu Savcılık tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın yaşam hakkını ihlal ettiğini iddia etmiştir. AYM, 1.12.2016 tarihli kararında başvuruyu İÇ HUKUK YOLLARI TÜKETİLMEDİĞİNDEN KABUL EDİLEMEZ buldu. Bu tip tıbbi ihmal davalarından mağdur olan kişilere yol gösterici olabilmesi açısından Anayasa Mahkemesi'nin bu kararı kural olarak AİHM içtihadına uygun olduğunu belirtebiliriz. Bu tip davalarda HUKUK TAZMİNAT YOLUNA BAŞVURMADAN doğrudan ceza soruşturması yoluna gitmemek gerekiyor. Her ihtimalde, başvuruyu riske atmamak için, muhakkak tazminat yoluna başvurmak ve eş zamanlı olarak unsurları oluşmuş ise ceza şikayeti de yapmak AİHM içtihadında vurgulanmaktadır.
Tıbbi ihmal davalarında etkili iç hukuk yolunun hukuk (tazimat) davaları olduğu kural olarak söylenebilir. Bu tip davalarda istisnaen ve olaydaki ihmalin ağırlık derecesi göz önüne alınarak ceza yolu etkili kabul edilebilir. Örneğin MEHMET ŞENTÜRK ve diğerleri - Türkiye 09/04/2013 tarihli kararında AİHM, hastaneye kabul edilememesi sebebiyle ambulansta hayatını kaybeden hamile kadının yakınları tarafından yapılan başvuruda ceza yolu yeterli kabul etmiş ve ihlal bulmuştur.
- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi [AİHM], 15.12.2016 tarihinde, Türkiye'nin güneydoğusundaki Ağustos 2015 tarihinden itibaren uygulanan sokağa çıkma yasakları ile ilgili 34 bireysel başvuru Hükümet'e bildirildi. Bu başvurulardan yaşam hakkı ile bağlantılı olan 5 tanesinde AİHM İç Tüzüğü uyarınca tedbir uygulanmasına karar vermiş, bu başvuruculardan dördünün hayatını kaybetmesi ve beşinci başvurucunun da hastaneye kaldırılması üzerine, AİHM ihtiyati tedbir kararlarını kaldırmıştı.
Bu davalarda esasa ilişkin karar Hükümetin görüşlerini bildirmesinden sonra yapılacak değerlendirme ile verilecektir.
- AİHM, Simić - Bosna başvurusunda (no 75255/10), Bosna Anayasa Mahkemesi hakiminin, mahkemeyi eleştiren beyanatları sebebiyle görevden alındığına ve adil yargılama yapılmadığına ilişkin Simic kararında, AİHM görevden alınma sebebinin hakim olarak tarafsızlık ve bağımsızlığını şüpheye düşüren fiilleri olduğunu, basına yaptığı yargı sistemi eleştirileri olmadığını, yargılamanın adil olmadığına ilişkin şikayetinin de, Anayasa Mahkemesi önünde yaptığı bireysel başvuruda delilleri inceleyip, iddialar hakkında savunma yapma olanağı bulunması sebebiyle dayanaktan yoksun olduğunu kabul ederek başvurunun kabul edilemez olduğuna karar verdi. Kamu görevlilerinin görevden alınmaları ile ilgili benzer şikayetlerde Mahkeme'nin değerlendirmesini hangi kriterlere göre yaptığının anlaşılabilmesi için güncel bir karar olma özelliği taşıdığı söylenebilir.
- AİHM, özellikle KHK ile getirilen düzenlemeler bağlamında, cezaevinde avukatla tutuklu arasındaki yazışmaların denetlenmesi ile ilgili düzenlemeler ile ilgili tartışmalar açısından da önem arz eden bir karara imza attı. AİHM, Eylem Kaya - Türkiye kararında (no 26623/07), cezaevinde, tutuklunun avukatı ile yazışmalarının sistematik olarak fiziken denetlenmesi konusunda, bu izlemenin keyfiliği ve kötüye kullanılmasına karşı, tutuklu açısından usule ilişkin uygun ve yeterli garantiler sağlanmadığı gerekçesiyle, müdahalenin ölçüsüz olduğunu değerlendirdi ve özel hayat ile koruma kapsamındaki haberleşme özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi.
- AİHM, 8 Aralık 2016 tarihli Zihni - Türkiye kararı ile, OHAL Kanun hükmünde kararnamesi ile görevden alınan öğretmenin başvurusunu, iç hukuk yollarını tüketmediği gerekçesiyle reddetti. Bu kabul edilebilirlik ret kararında, Mahkeme özellikle Danıştay'ın uyuşmazlığın çözümü için "idare mahkemelerinin yetkili olduğu" konusunda vermiş olduğu kararına atıf yaparak, öncelikle bu iç hukuk yolunun tüketilmesi gerektiğine hükmetti ve iç hukuk yollarının etkili olup olmadığı konusundaki yerleşmiş içtihadını tekrarladı. İç hukuk yollarının tüketilmesine gerek olmadığına hangi istisnai durumlarda karar verebildiğine ilişkin AİHM yerleşmiş içtihadının temelini teşkil eden Akdıvar - Türkiye davasını inceleyebilirsiniz.
- AİHM, 8 Kasım 2016 tarihli Mercan - Türkiye kararı ile, FETÖ/PDY - Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanmasına- ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında tutuklanan Başvurucu hakiminin, tutuklanması ile ilgili yaptığı şikayeti Anayasa Mahkemesi önünde etkili olan iç hukuk yollarını tüketmediği gerekçesiyle reddetti. Bu kabul edilebilirlik ret kararında, Mahkeme özellikle Anayasa Mahkemesi'nin vermiş olduğu Can Dündar ve Erdem Gül kararlarına atıf yaparak, etkili görülen bu iç hukuk yolunun tüketilmesi gerektiğine hükmetti.
- AİHM Büyük Dairesi, Magyar Helsinki Bizottság - Macaristan davasında, 8 Kasım 2016 tarihinde sivil toplum kuruluşlarının ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilebilecek bir bilgiye erişim hakkı olup olmadığı konusunda karar verdi. Macaristan'daki insan hakları enstrümanlarını ve avukatlık faaliyetini izleme alanında çalışmalar yapan bir STK'nın başvurucu olduğu davada, STK'nın kamu yararı güden bir araştırmaya katkı sağlaması açısından kolluktan talep ettiği zorunlu müdafi atamalarına ilişkin bilginin idari merciler tarafından reddedilmesini, Mahkeme demokratik toplumda gerekli ve ölçülü bir müdahale olarak görmedi. Ancak davanın asıl önemli kısmı STK'nın kamu otoritesinden böyle bir bilgiyi edinme gibi bir hakkının ifade özgürlüğü kapsamında olup olmadığı noktasıydı. Mahkeme, bu hususu davanın esasına bağladı ve bilgi edinme hakkı kapsamındaki şikayeti 10. madde yani ifade özgürlüğü içinde inceledi ve esastan ihlal kararı verdi.
- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi [AİHM], 4 Ekim 2016 tarihinde verdiği Yaroslav Belousov Rusya'ya karşı davasında, protesto gösterilerine katılarak slogan ve polise obje attığı için hakkında hapis cezası mahkumiyetine karar verilen Başvurucunun, gösteri sırasında, olaylar başladıktan sonra polise yaralanmaya sebep olmayan geçici acı veren küçük bir obje atması olayında verilen cezayı orantısız buldu. Ayrıca duruşma sırasında avukatıyla görüşmesinin engellenmesinde de adil yargılanma hakkının ihlali olduğuna karar verdi.
- AİHM Büyük Dairesi, 13 Eylül 2016 tarihinde terörle mücadele kapsamında alınan tedbirler ile ilgili olarak, soruşturma evresinde sanığın avukatla görüşmesine geçici olarak izin verilmemesi ile ilgili olarak önemli bir karara imza attı. Salduz Türkiye'ye karşı kararında perçinlenen ve yerleşmiş içtihat haline gelen "soruşturmanın il aşamasından itibaren" sanığın avukatıyla görüşmesi zorunluluğuna, İbrahim Birleşik Krallık' a karşı kararında "terörle mücadele tedbirleri kapsamında" bazı istisnalar tanınabileceğine karar verilmiş oldu. Bu kararda AİHM Büyük Dairesi, terörle mücadele kapsamında yürütülen soruşturmada 3 başvurucuya soruşturma evresinde getirilen avukatla görüşme yasağını adil yargılanma hakkının ihlali olarak değerlendirmezken, sadece bir başvurucu açısından yaptığı değerlendirmede bu maddenin ihlal edildiğine karar verdi.
- Anayasa Mahkemesi [AYM], 2013/5653 numaralı N.B.B. bireysel başvurusunda internette unutulma hakkı ile ilgili emsal niteliğinde önemli bir karara imza attı. AYM başvurucu hakkında 14 yıl önceki bir olaya ilişkin haberin kamu yararını ilgilendirmemesine rağmen internette halen kolaylıkla ulaşılabilirliğinin başvurucunun itibarını zedelediğine karar verdi.
- AİHM, Ziembiński - Polonya (no. 2) davasında [1799/07 numaralı 5/7/2016 tarihli karar], kaleme aldığı yazısında bir belediye başkanı ve yerel belediye otoritelerine karşı hakaretamiz olarak değerlendirilebilecek ifadeler kullanan bir gazetecinin para cezasına mahkum olmasını, devlet otoritelerinin eleştiriye karşı hoşgörü sınırının daha yüksek olması gerektiği ve müdahalenin gerekli olmadığı değerlendirmesi ile ifade özgürlüğünün ihlali olarak değerlendirdi.
- AİHM Reichman - Fransa davasında [50147/11 numaralı 12/07/2016 tarihli karar], bir kez daha hakaret davalarında ceza yerine hukuk yolunun tercih edilmesi önemini vurguladı.
- AİHM Büyük Daire tarafından 5 Temmuz 2016 tarihinde verilen Buzadji - Moldova kararında [ 23755/07 numaralı başvuru] tutuklamanin hemen ardından da tutukluluğun devam edebilmesi için yeterli ve gerekli gerekçe zorunlulugu olduğunu belirtti.
- AİHM 28 Haziran 2016 tarihli Halime Kılıç Türkiye'ye karşı davasında başvurucunun aile içi şiddet mağduru kızının eşi tarafından, koruma tedbiri kararlarına rağmen öldürülmesi ile ilgili olarak yaşam hakkının ihlal edildiğine karar verdi. Yerel otoritelerin tekrar eden aile içi şiddete karşı duyarsızlığını eleştirdi.
- AİHM Büyük Dairesi Baka Macaristan'a karşı davasında, yasal mevzuatı eleştirileri akabinde görevinden süresinden önce alınan Yüksek Mahkeme yargıcının mahkemeye erişim hakkının ve ifade özgürlüğünün ihlal edildiği gerekçesiyle ihlal kararı verdi.
- AİHM Portekiz'e karşı verdiği 21 Haziran 2016 tarihli kararda [Ramos Nunes de Carvalho E Sá] başvurucu hakimler hakkında açılan disiplin soruşturmasında Hakimler Yüksek Kurulu tarafından verilen disiplin cezasının itirazen incelemesinde yüksek mahkemenin sadece yasallık denetiminden oluşan kontrol yetkisinin darlığı sebebiyle adil yargılanma hakkının ihlal edildiğine karar verdi.
- AİHM 7 Haziran 2016 tarihli Karabeyoğlu Türkiye'ye karşı davasında Ergenekon soruşturması kapsamında telefonları dinlenen başvurucunun dinleme kayıtlarının başka bir disiplin soruşturmasında kullanılmasını Sözleşmenin 8. Maddesine (özel hayatın gizliliği) aykırı buldu.
- AİHM 21 Haziran 2016 tarihli Oleynik Rusya'ya karşı davasında, yürütülen soruşturma kapsamında başvurulan telefon dinlemesi koruma tedbirine ilişkin mevzuatın halen tedbirin uygulanmasına ilişkin gerekli yasal garantileri taşımaması gerekçesiyle tutuklu başvurucu açısından 8. maddenin ihlal edildiğine kanaat getirdi.
- AİHM Büyük Dairesi Doğan ve Diğerleri Türkiye'ye karşı davasında alevi cemaatine mensup başvurucuların ibadet özgürlüğünün ihlal edildiğine karar verdi.